Güney Kore yapımı Squid Game dizisinde kullanılan çok sesli batı müziği ve caz unsurlarını Frankfurt Okulu ve Eleştirel Teori'nin öncülerinden Theodor Adorno'nun bakış açısı ile deşifre etmeye ne dersiniz?
Netflix platformunda yayınlanan, yönetmenliğini ve senaristiliğini Hwang Dong-hyuk'un üstlendiği Squid Game, bir anda bütün dünyada ilgi çekerek ilk sıraya oturdu ve diziye ilişkin yazılan yorumlar her mecrada yoğunlaştı. Bu sebeple benim odaklanmak istediğim nokta, dizide ısrarla kullanılan çok sesli batı müziği ve caz eserleri olacak. Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki Hwang Dong-hyuk "klasik müzik" olarak tabir edilen eserleri bir gerilim, eleştiri ve hatta olumsuz unsur olarak kullanmış. Dolayısıyla "Klasik müzik gerginliği alır", "Hayvanlar klasik müzik dinleyince daha iyi süt verir", "Klasik müzik dinletilen çiçekler daha iyi gelişir" vb. söylemlere aşina olan izleyici bu tarz bir kullanım gördüğü zaman kendisini başka bir atmosferde hissedebilir. Sanat dünyasında bu tarz uygulamalar için yapılan yorum "Sahne gergin, kaos çok fazla, bu sebeple klasik müzik yoluyla yabancılaşma sağlanıyor" olur. Bu tarz kullanım gerçekten de sıklıkla yapılır ancak Squid Game dizisindeki müzik yerleştirmesi bu tarz açıklamalar ile hafife alınacak bir yapıda değildir. Yönetmenin ne yapmaya çalıştığını müzik sosyolojisinin öncülerinden Theodor Adorno'nun (1903-1969) çerçevesinden ele alacağız. Eleştirel teorinin ve Frankfurt Okulu'nun dehlizlerine girmeye hazır olun !
Theodor Adorno (1903-1969)
Adorno 20. yüzyılda Avrupa müzik piyasasının yüksek burjuvanın (sermaye sahibi kişilerin) elinde olduğunu bu sebeple refah seviyesi yüksek kitlenin müzik beğenilerini dahi kontrol ettiğine inanıyordu. Kültür endüstrisi olarak adlandırdığı bu yapıda müzik artık bir metaydı. Ona göre müzik, gelir elde etmek ve belli bir sistemi muhafaza etmek için kullanılıyordu. Adorno'ya göre burjuvayı temsil eden müzik tonal yapıdaydı. Yani bugün popüler kültürde dahi bilinen Mozart, Mavi Tuna Valsi'nin bestecisi Johann Strauss vb. besteciler müzikal kanon (kabul edilmiş bir grup besteci veya eser) haline getirilmişti ve nihayetinde Adorno için burjuvanın beğenisi olarak yorumlanıyordu. Bunun yanında hafif müzik/eğlence müziği (caz müziği vb.) olarak isimlendirilen tarzlar da işin başka bir ayağıydı. Ona göre bu tarz müzikleri egemen burjuva kontrol sağlamak için kullanıyordu. Kendi "klasik" geleneğini korurken öbür taraftan kitleye de bir şeyler atmakla meşguldü. Dizideki analizleri yapabilmek adına bu iki unsuru mutlaka anlamalıyız: Klasik Müzik ve Caz Müzik. Her ikisi de Adorno'ya göre burjuva tarafından ustalıkla kullanılmaktaydı.
Haydn, Mi Bemol Majör Trompet Konçertosu: Yarışmacıların yatakhanede uyanışı
Oyun oynanacak günün henüz başında yarışmacıların Haydn'ın trompet konçertosu ile uyandırılmaları Squid Game'deki ilk belirgin klasik batı müziği kullanımıdır. Bunun manasını anlamak için önce "trompet" çalgısına odaklanmak gerekir. Trompet çağlar boyunca savaşların başlangıcı, haber verme unsuru, düelloya davet vb. şeyler için kullanılmıştır. Sembolik olarak bir başlangıcı temsil eder. Dizide uyandırma borusu işlevi gören trompet, konçerto aracılığı ile "şirin" hale getirilmiş ve "az sonra birçok kişi ölecek" mesajı yüksek müziğin/kültürün içine gizlenmiştir. Yönetmen çok sesli batı müziğini yüksek burjuvanın kimliği olarak servis eder. Bu müziğin oyunu kurgulayan yüksek elitin arkasına saklandığı perde olduğunu anlatmaya çalışır. Squid Game'in izleyiciye iletmek istediği şudur: "Müziği dinleyin. Az sonra kıyamet kopacak".
Dizide uyandırma borusu işlevi gören trompet, konçerto aracılığı ile "şirin" hale getirilmiş ve "az sonra birçok kişi ölecek" mesajı yüksek müziğin/kültürün içine gizlenmiştir.
Strauss, Mavi Tuna Valsi: Finalistlerin ziyafeti
Finalistler için düzenlenen ziyafette yine burjuvayı temsil eden Johann Strauss'un Mavi Tuna Valsi çalmaktadır (Bu vals henüz ilk bölümde yarışmacılar sözleşmeyi imzaladıkları andan itibaren de duyulur. Burjuvanın "elitlere yönelik" eğlencesi başlamıştır). Mavi Tuna Valsi eşliğinde şık kıyafetleri ile sulu ve dolgun et yemekleri yiyen bu kurbanlar yüksek burjuvanın basmakalıp sofrasında onlar gibi davranmaya çalışmaktadırlar. İçinde bulundukları sahtelik onları bile hayrete düşürürken sahne Mavi Tuna'nın yükselen ve görkem içinde sona eren kadansıyla kapanır. Valsin sahne boyunca devam etmesi, pahalı salonları dolduran yüksek standartlarda yaşayıp valsler dinleyen refah içindeki burjuvayı işaret etmektedir. Vals, yönetmen tarafından egemen ve gaddar yapının nesneleşmiş hali olarak yorumlanır. Viyana Filarmoni Orkestrası'nın Yılbaşı Konseri için satışa çıkan pahalı biletleri ve Radetzky Marşı'nda alkışları ile tempo tutan seçkinleri hatırlayanlar bu yazıyı okurken tebessüm etmiş olabilirler. Squid Game'in vals ısrarı tam da bu sistemi ima etmektedir. İzleyiciye bir müzik formu üzerinden mesaj verilir.
Mavi Tuna Valsi eşliğinde şık kıyafetleri ile sulu ve dolgun et yemekleri yiyen bu kurbanlar yüksek burjuvanın basmakalıp sofrasında onlar gibi davranmaya çalışmaktadırlar.
Fly Me To The Moon: Fırında yakılanlar
Fly Me To The Moon şarkısını her mekanda duymak mümkündür. Bu şarkıyı hafif caz, Pop-caz olarak tanımlayanlar da vardır. Squid Game'de ise bu şarkının kullanılışındaki amaç aynıdır: Yüksek burjuvanın kültür endüstrisindeki hakimiyeti. Bu şarkının oyunların idaresini üstlenen esrarengiz siyah maskelinin odasında çalması, verilmek istenen mesajlardan bir diğeridir. Theodor Adorno'dan doğrudan yapacağım bir alıntı ile örtük manayı rahatlıkla deşifre edebiliriz:
"Caz ciddi bir eğlence ritüeli değilse bile, yüzeysel bir etki ve dikkat dağıtma aracı olarak proletarya dahil bütün topluma nüfuz eder...Genelde bağımlı alt sınıflar, caz dinleyerek kendilerini üst tabakayla özdeşleştirmek ister; onlar için caz "şık"tır, yevmiyeli bir çalışanın kız arkadaşıyla gittiği bir barda kendini gerçekte olduğundan daha üstün hissetmesini sağlayan şeydir". (Adorno, 2019, s.114)*
Şarkı ile beraber hareket eden minyatür-elektronik müzisyen tasvirlerinin şirin bibloları andırdığı söylenebilir ancak asıl ima edilen tam da Adorno'nun bahsettiği hafif müzik yapılan mekanlardır. İnsanlar buraya gelir ve müzik aracılığıyla kendini geçici olarak kıymetli hissederler. Dizide Fly Me To The Moon eşliğinde insanların fırında yakılmaları büyük bir ironidir. Bu ironi müzik unsuru ile inşa edilir.
Şarkı ile beraber hareket eden minyatür-elektronik müzisyen tasvirlerinin şirin bibloları andırdığı söylenebilir ancak asıl ima edilen tam da Adorno'nun bahsettiği hafif müzik yapılan mekanlardır.
Not: Yazıda kullanılan değerlendirmeler Frankfurt Okulu ve Eleştirel Teori baz alınarak, bu düşünce sistemi üzerinden yapılmıştır. "Mutlak doğrudur" vb. bir iddia güdülmemektedir.
Adorno'dan yapılan alıntının kaynağı: Theodor Adorno, Müzik Yazıları. Çeviren: Şeyda Öztürk. İstanbul, Yapı Kredi Yayınları, 2019.
Comentários