Max Richter’in temel müzik elementlerini koruyarak yapıyı yeniden kurduğu Recomposed: Vivaldi- The Four Seasons albümü, bir heykeltıraşın somut madde üzerindeki fiziki müdahalelerini andırıyor.
Deutsche Grammophon’un 2012 yılında yayınladığı Recomposed: Vivaldi- The Four Seasons albümü Max Richter’in müzikal kimliğini yansıtan çalışmalardan bir tanesi olarak öne çıkıyor. Richter post-minimalist olarak tanımlanan bir besteci. Eserlerinde 19. yüzyıl sonu ve 20. Yüzyılda ortaya çıkan minimalist akımın etkilerini açıkça görmek mümkün. Müzik yapısında formu karmaşık hale getiren her türlü detayı eserden ayıklayarak, tekrar eden motifleri ve basit cümleleri öne çıkarmayı hedefleyen bu akım, besteci Erik Satie’nin (1866-1925) meşhur Gymnopediesleri’nde duyumsanabilir. Tekrarlayan motifler, aynı melodik cümle üzerinde yapılan çeşitlemeler Richter’in müzikal yapısökümünde (yapıyı söküp yeniden birleştirme faaliyetinde) de açıkça görülür. Bestecinin bu müzik üslubu Recomposed: Vivaldi- The Four Seasons çalışmasına da yansımıştır.
Max Richter’in Youtube kanalında albümün tanıtıldığı videoda, Max Richter, şef Andre De Ridder ve solist Daniel Hope’un ifadelerine erişmek mümkün. Solist Daniel Hope, Richter’in elementleri koruyarak eseri bir zaman makinesine koyup, 21. Yüzyıla getirdiğini ifade ediyor. Richter ise, Vivaldi’nin eserini heykel yaparken kullanılan çok kaliteli bir hammadde olarak yorumluyor. Şef Andre De Ridder, eserin bu düzenlenmiş halinden keyif aldığını söylüyor. Albüme ve müzisyenlere dair verdiğim temel bilgilerden sonra eserde tespit ettiğim unsurları artık paylaşabilirim.
İlkbahar
Spring 0 ile başlayan İlkbahar bölümü boşlukta gezinen seslerle başlıyor. Müzikten ziyade tınıları, sesin kendisini hissedebileceğiniz bir başlangıç. Bu sesler içinde belli belirsiz bahar bölümünün meşhur teması duyuluyor ve ardından Spring 1 başlıyor. Post-minimalist bir anlayışla düzenlenmiş olan müzik yapısı, tekrarlayan motiflerden ve basso ostinatodan (tekrarlayan bas motifinden) meydana geliyor. Konçertonun kimliğini yansıtan temel melodiler duyuluyor. DNA korunmuş ancak hücreye çeşitli müdahaleler yapılmış. Bu müdahaleler tam manasıyla bir müzikal yapısöküm faaliyeti. Genellikle armonik yapı aynı eşlik döngüsünü tekrar ederken, solist benzer çizgiler üzerinde virtüöziteyi yansıtan motifleri çalıyor. Eşlik döngüsüyle aynı anda hareket eden solo keman pasajı Philip Glass’ın minimalist keman konçertolarının tarzını andırıyor. Max Richter’in Glass etkisinde kaldığı bölümler bu albümde çok fazla.
Yaz
Kavurucu sıcağı anlatan Yaz bölümünün ilk kısmında yapı-söküm kendini hemen hissettirmiyor. Eserin orijinal hali pek bozulmamış gibi düşündürüyor. Max Richter’in bunu tercih etmesinin sebebi dinleyicide beklenti yaratma isteği olabilir. Yapısökümün başladığı noktada ise benzer post-minimalist yapının etkileri görülüyor. Adagio bölümünde yaylıların tiz oktavda çalması ve daha sonra basın devreye girmesiyle bir düalizm ortaya çıkıyor. Eşlikçi motifin kendini tekrar etmesi ve solo pasajların duyulmasıyla orijinal esere kıyasla ses yoğunluğunun arttırılmış olduğu bir yapıyla karşı kaşıya geliyoruz. Presto bölümünde post-minimalizmin motif yineleyici yapısı doruk noktasına ulaşıyor. Glass etkisini bu kısımda da hissettiğimi söyleyebilirim.
Sonbahar
Allegro non troppo bölümünde yapısöküm büyük ölçüde zaman yapısıyla oynanarak sağlanmış. Zaman, belli belirsiz birkaç ölçüde değişip tekrar eski haline geliyor. İkinci kısım Adagio Molto orijinal yapıya neredeyse hiç dokunulmamış olan bir bölüm. Değiştirilen tek şey tını olarak değerlendirilebilir. Sekizlik motifleri çalan klavsenin sesi eko ile desteklenmiş ve synthesizer ile renklendirilmiş olabilir. Allegro kısmında post-minimalist yapıya tekrar dönülüyor ve yinelenen yapı sık sık duyuruluyor.
Kış
Allegro non moltodaki yeniden üretim dinamiklerin arttığı B temasında ortaya çıkıyor. Buradaki yapısöküm aracı ise zaman. Richter eserin orjinalindeki 4/4’lük düzenli zamanı 7/8’lik zamana çevirerek yapıyı yeniden yorumlamış. Yinelenen motifler ve 7/8’lik yapı bu bölümün özü denilebilir. Largo kısmında eserin orijinalinde pizzicato 16’lıklar ile müzikleştirilen yağmur damlaları, Richter tarafından yaylıların uzayan seslerine dönüştürülmüş. Bu tercih sanki zamanın durmuş olduğu, yağmur damlalarının havada asılı kaldığı sürreal bir zamanı deneyimlemeye sebep oluyor. Son bölüm olan Allegro’da ise Richter sadece eserin orijinalinde yer alan giriş bölümündeki keman solosuna odaklanmayı tercih etmiş. Bu motif çevresinde dolaşan müzik cümleleri piano dinamiğinde sönerek yok oluyor.
Shadow
Albümün son beş eseri ise Shadow serisi. Doğadaki kuş cıvıltılarının elektronik yapı ile iç içe geçtiği bu seri bana ekolojik endişeleri hatırlattı. Doğallığı kimi zaman bastıran elektronik yapı elimizden kayıp gitmekte olan doğanın buhranını anımsatıyor. Bunun yanında Shadow 4 ise doğa ve elektroniğin uyumlu birlikteliğine işaret ediyor. Doğaya gereken dikkat gösterildiği zaman insanların çevre ile uyumlu olabileceğine dair umut veren bir mesaj taşıdığını söyleyebilirim. Shadow 5 ise bu umuda zıt olarak ekolojik bir tehlikeyi haber veren uyarı sireni olarak düşünülebilir.
"The New Four Seasons"
Deutsche Grammophon'un yeni duyurduğu The New Four Seasons (Yeni Mevsimler) ise Richter'in dinleyicilere yaptığı bir sürpriz olarak karşımıza çıkıyor. 2022 tarihli bu yeni albümde Richter yaylıların Barok Dönem yaylarını ve hayvan bağırsağından elde edilen (Gut Strings) telleri kullandıklarını belirtiyor. Bunlara ek olarak synthesizer kullandığını da söyleyen Richter "Dönem Çalgıları" vurgusunu yaparak elektronik içerik ve tarihselliği bir araya getirmeye çalıştığını ifade ediyor.
Zamanın Ruhu
Max Richter’in temel müzik elementlerini koruyarak yapıyı yeniden kurduğu Recomposed: Vivaldi- The Four Seasons ve The New Four Seasons albümleri bir heykeltıraşın somut madde üzerindeki fiziki müdahalelerini andırıyor. Dört Mevsim Keman Konçertoları’nın elementlerinin asgari düzeyde korunarak film müziklerinde duymaya alışkın olduğumuz canlı ve heyecanlı bir minimalist yapıya getirildiği söylenebilir. Richter’in klasik batı müziği kanonunda bu denli popüler olan bir eserin yapısökümüyle herkes tarafından talep edilecek “dinlenebilir” bir albüm hedeflediğini de düşünenler olabilir. Nitekim bunu amaçlamış olması da bana göre kimseyi şaşkınlığa uğratmaz. Klasik batı müziği dünyası da pazara entegre olarak kendi kurallarını koymaya çalışan bir alan olarak düşünülürse bu tip girişimlerin anlayışla karşılanması gerektiği söylenebilir. Pazar tartışmaları bir yana, yapısökümcü bu albümün yeniden yaratım bağlamında yeni nesil bestecileri ve icracıları yüreklendiren bir çalışma olduğunu düşünüyorum. İklim değişiminin, ekolojik endişelerin bu denli tartışıldığı 21. yüzyılda iklimle alakalı olan bir esere odaklanılması sanırım bize bir gerçeği daha hatırlatıyor: Müzisyen zamanın ruhundan kaçamaz.
Comentarios